Kayıtlar

Bir gün..

Şimdi sen bana bu iş olmaz mı diyorsun? Bu mu yani? Böyle mi yani? Bu kadar kolay mı yaa???... Bir an kendine geldi, yolda yürüyor, bir adım öteki adıma ilerliyor ancak hangi alemde biri ötekini geçiyor belli değil. -Neden ben böyle şeyler düşünüyorum ya manyak mıyım? Manyağım galiba, herşey yolunda giderken böyle şeyler düşünmek de nesi? Boşu boşuna olumsuz şeylere odaklanıyorum Hay Allahım.. Alev aklın başına gelmiyor, yaşadığına odaklan, ne güzel birşey yaşıyorsun.. Sahi biter mi birgün? Bırakır mı beni.. Ay bak yine aynı yerdesin, sus kızım!.…   Onca kitap okudun onca bilmem naptın, güya aklın başına geldi.. Kaşlarını çatıp sonraki adımı daha sertçe vurdu yere.. Adımını yere vurmasıyla sendelemesi bir oldu meğer önünde bir basamak varmış, dizi acıdı hafiften.. Offf dedi, daha da sinirlendi.. Bir an minicik bir an kafasını kaldırıp göğe baktı, apartmanların arasından görünen maviye,, bir kez daha söylenesi geldi, bu sefer şehre, her yer bina! göğe

Uyumlanma

Sabah evde biraz daha uyumak mı yoksa çıkmak mı arasında gidip gelirken hadi Mehtap toparlan bak iyi gelecek diyerek hızlıca hazırlanıp çıktım evden. Günüm beni nereye götürecek bilmediğimden sırt çantama kitabımı, bilgisayarımı, tango ayakkabılarımı yerleştirip fırladım evden. Tek planladığım sabah ki yoga dersine yetişmekti, bir kaç dakika geçte olsa yetiştim. Dersten sonra bir duş alıp sokağa çıktım. Yönümü bilmiyorum, nereye gitsem.. Aşağı baktım, yukarı baktım, içim ikisini de çekmedi. Yanımdaki gölgeye sığınıp biraz bekledim, sonra aşağı doğru yürüdüm. Tramvaya mı binsem, Karaköy’e mi gitsem, Balat’a mı gitsem ne zamandır gideyim diyorum, yoksa deniz kenarına Emirgan’a falan mı geçsem.. Öyle karışık.. Bir yandan ahh günüm geçiyor çabuk karar ver diyen tarafım..   Bir yandan ahh bilmiyorum işte, şimdilik bilmiyorum diyen tarafım.. Durdum... Önce otobüs durağına, sonra tramvay durağına.. Neyse bindim tramvaya, duraklara baktım.. Karaköy.. Sonra Karaköy durağın

Çiğ Tepki, Süreç ve Pratik

Aslında biliyordum süreçlerde iyi olmadığımı, ama o sırada bunu değişimi sevmek diye tanımlıyordum. Herşeye çeşitli bakma açıları var değil mi J benim köklenememe halim iş hayatında değişime açıklık, sanırım bir de sonuç odaklılık diye övülüyordu. Hatırlıyorum iş görüşmelerinde en önemli meziyetim gibi anlatırdım bunu. İş bitiriciyim diye.. Hep aynı sürelerde çalıştığım işler, içinde olduğum ilişkiler.. Ortalama 2.5 yıl civarı süren bir döngü. Böyle döngülerimiz var değil mi, herkeste birşeyler çıkıyor. Kiminin ki de aşırı uzun, bana göre tabi.. J Şimdi bu döngülere bakış açım biraz değişti, aslında döngüler benim çiğ halim, çiğ tepkilerimin yansıma hali gibi. Farkındalık getirmediğimde, kendimi izlemediğimde, çok tetiklenip çok yükseldiğimde çiğ tepkim ortaya çıkıyor. Benimki; 'tamam canım ben almıyım' şeklinde hemen kaçmaya yönelen, kendini kapatan bir tepki.. Kırılmaktan, acı çekmekten acayip korkan, bunun yerine soğumayı tercih eden bir yapım var.

Hayatta her şey yavaş yavaş olur..

Sizde benim gibi sabır konusunda kıt, tezcanlı, her şey bir anda olsun isteyen varlıklarsanız, bu yazı belki size daha çok şey ifade eder.. Hayatımın belli dönemlerinde kulağıma gelen bazı cümleler bende derin izler bırakmıştır. O izlerin soyulan kabuklarını cebimde taşırım, değerlerini bilirim çünkü iyileşmesi vakit almıştı.. İşte bunlardan birini Hocam bir paylaşım ardından herkesin sustuğu bir anda o dingin varlığıyla önümüze uzatmıştı.. ‘Hayatta her şey yavaş yavaş olur.. ‘ Bu laf her şeyi bir anda çözmek, bir anda anlamak, bir anda üzerinden gelmek isteyen ben için çok moral bozucuydu. Ben gerçekten bir şekilde bir vahi gelsin ve bir anda o kitapların hepsini okumuş, o gitarı çalabiliyor olmayı falan istiyorum içimden bir yerden. Beklemek, sabretmek zor oluyor, emek vermek, çabalamak, üzerine koymak, her gün biraz biraz yapmak zor geliyor. Kötü günler bir anda bitsin, her şey bir anda iyi olsun istiyorum. Her şey beyaz olsun o da hemen olsun. Ne komik değil